Pazartesi sabahı gittim. Çok soğuktu. İnerinmez üşüdüm.
Her seferinde yaptığım gibi, asıl gitmem gereken yere önce “dur ben ordan diil de, burdan gidiyim” dedim. Chizwick park’ta indim. Sonra “abicim, niye kasıyorsun?” dedim. Bekledim ki, gelsin Richmond. Döndüm Turnham Green’e. Bir durak sonra Gunnersbury’de indim.
Her seferinde yaptığım gibi, asıl gitmem gereken yere önce “dur ben ordan diil de, burdan gidiyim” dedim. Chizwick park’ta indim. Sonra “abicim, niye kasıyorsun?” dedim. Bekledim ki, gelsin Richmond. Döndüm Turnham Green’e. Bir durak sonra Gunnersbury’de indim.
Azcık yürüdüm, yüzüm gözüm soğuk. Chizwick Mayor pek çok retro...
Akşam Chutney Mary’de bol alkol ve indian food.
Sonra; hep mi soğuk olur Londra? Ve de metro’da çalışma var, yandan geç...
Akşamlar hep alkollü. Bischop’s Gate’de champagne ve smoked & cured plate ve arjantinlerden gelme bir pinot....Hiç alışverişsiz –bi kedim bile yok- ne kitap, ne cd, ne granola; sadece bir gömlek, bir babet alarak döndüm.
Gelirgelmez A.R.O.G. :-( Çok mu yüksekti beklentim? Çok mu fazla bu hayalkırıklığı? :-(
Bu gece acaip içesim var – ki içiyim o zaman diyerek, yurdumun en güzel şarabı kavaklıdere boğazkereyi açtım, bir meharis yaktım. Kafam dumanlı...
4 yorum:
ooo gülüm, keyif olayına girmişin sen iyce. ondan iyimsersin. içemesem de (içtiğim zaman da bi hayrını göremedik ya) chuck okuyarak kalben eşlik ediyorum sana bu soğumaya yüz tutmuş istanbul akşamında...
şerefe.
hankısını acep?
the lülabay
babet şahane diyorum. bir de yanına kıvrılıp bi kadeh içesim geldi:)
Yorum Gönder