14 Aralık 2008 Pazar

Yoksa Mace Bergen’in kocası mı?

Sanat eğitimi almış, koleksiyoner ve de aynı zamanda önemli bir hukuk adamı, birgün Metropolitan’a girer ve Picasso’nun Universal Woman tablosunu “asit” ile mahvederse?!

Kitap biraz adamımızın kafasından geçenler, biraz etrafındaki insanların hakkaten yaşadıkları / söyledikleri, biraz olaya duhul eden sanat polisi (Art Squad, memleketimde de var mıdır?!), savcısı / savunma avukatı vs, onların akıllarından geçenler ve de tv’de / sokaklarda yaşananlardan oluşuyor. Adamımız rüyamda şunu gördüm, sonra aklımdan bunlar geçti falan derken italik harflerle konuşuyor – biraz ezik olmuş. Ama herkes anlasın diye yapmış Everett bunu, o yüzden iyimser ruh halimizi koruyor ve kendisine “peki, hadi öyle olsun” diyoruz.

Akıl ve ruh sağlığı gayet yerinde iken, kendi de tam neden bilemeden, Met’e girip bu işi yapıyor ve de anında yakalanıp, suite tadında ve adında (rothko suite) bir hapisane odasına transport ediliyor. Bu kısmı olasılıklar dahilinde; hatta utanmayıp “neden hiç kimse böyle birşey yapmadı acep şimdiye kadar?” diye de düşündürüyor insanı bi nebze.

Devamında savunma avukatı –ki hot bir colombian-spanish kırması abla görüntüsü çiziliyor gözümüzün önünde, olayı hırsla çözmek isterken (adamımız konu ile ilgili konuşmaya pek ihtiyaç duymuyor çünkü dediğim gibi, kendi de zaten “neden?” sorusuna tam bir cevap veremiyor), işte savcı da olayı kendi kariyeri için acaip önemli gördüğünden (vali mi ne bişey olmak istiyor), kitabımız arada Grisham tadını yakalayacak gibi olsa da, kısa ve akışkan olduğundan, kendini bitirttiriyor.

Asıl bence kitabı acaip (önemli anlamında) kılan, insanların verdiği tepkiler. İşte burası çok gerçek ve yine çok ürkütücü tabi. Önce Mace’in (evet asıl adam Mace) yaptıklarına tepki gösteren ve “beni Picasso’dan ettin” diyenler çoğunlukta iken, giderek adamı putlaştıran ve de “çıkınca benimle evlen, alaska’dayım ve de böyle gözüküyorum” diye fotoğraflı mektup yollayanlar artıyor. Halk galeyana gelip, müzelerdeki / sanat galerilerindeki eserleri vandelize ediveriyor, “art creates money – art is selfish – truth may hate art” pankatları açılıyor çeşitli gösterilerde; tv’ler sadece bu olaya kitlenip açık oturumlar, mace çocukken de mi böyleydi konulu programlar vs yapıyorlar, hatta bir parfüm reklamı sanat galerisinde bir resmi sprey boyayla mahveden bir kadının bir adam tarafından hayvani arzulanmasını plot/script olarak seçip, reklam filmi yapıyor (“racy” intones a sexy female voice – sometimes you have to be very naughty in order to be very nice) ve de en sonunda Met ve Whitney Museum of Art ve Guggenheim kapılarını kapatıyorlar.
Şu prg mesela acaip tüyler ürpertici değil mi?
On Fifth Avenue between Eighty-First and Eighty-Fourth streets, a sunny spring day finds the pyramid of steps leading up to the main entrance of the Met deserted. There are no colorful banners announcing special exhibitions fluttering in the wind. The Metropolitan Museum of Art looms large, cold, and alone, like a distant mausoleum.

Yine bi küçük chuck tadı yakalamış ve de “vay bee hakkatennn olsa ne acaip olur” dünyasında gezinmiş olaraktan, tüh akşam olmuş, haftasonu bitmiş...

3 yorum:

aslı hayvanı dedi ki...

ben de dün gece zülfü'nün son ada'sına başladım ama üstüste okuduğum nefis kitaplardan sonra zülfü pek yavan, hatta acemi filan geldi bana ya. allah taksiratımı affetsin.

Gülben dedi ki...

ya hemen at o zülfü kitabını elinden. annem "gözüne yazık" der böyle durumlarda...
gözüne yazık :-p

aslı hayvanı dedi ki...

:)

valla daha önce herhangi kitabını okumadım açıkcası. müziğini de bildiğimi söylesem yalan olur. ama içinde bulunduğum araştırmacı ve meraklı dönemim sebebiyle almış bulundum. hakkat bi hata etmişim galba.