30 Kasım 2008 Pazar

Seatbelts securely fastened, seat backs and table trays in their upright positions, and carry-on luggage securely stowed underneath the seat in front.
TK 1979 ile sabah 08:15’de bu manzara olacak gözlerimin önünde.

Çantada en az 3 kitap, sabah alınmış bilumum dergi, şeker, çikolata; kulakta artık gına gelinmiş / getirmiş içeriğinden dolayı sadece uzun seyahatlerde kullanılan i-pod ile 3saatküsurdakika...


Akşamları bol alkollü, gündüzleri gri ve ıslak ama güzel şehirden; biraz kitap almalı, bikaç cd, bi de bol bol granola. Uzun uzun yürümeli sonra, bir şapka - bir atkı ile rüzgarı da ardıma alınca...
Cappy Ağacı altında uyuyakalsam, “çaktırma”dan

Hastayım Cappy Ağaçlarına.
Fenerbahçe stadyumunu geçer geçmez, outdoor harikası bir cappy ağacı var. Yeşile hasret mi kaldım nedir? Üstündeki portakalları falan tek tek sayabilmek için trafik tıkansın istiyorum.
Bugün Gülsen bana, kıbrıs seyahati - kasketli ve keçi sakallı bir adam - yıldızlarla kaplı kocaamaan bir gökyüzü dedi ve de köklerinden gökyüzüne uzanan o kocaman ağaçlardan.. Cappy Ağacı dedim ben de.
Fotoğraf benim değil. Pazarlama sitelerinden birinden indirdim.



Ece’yle “yaşlanınca” listemizde böyle bir “wish” de vardı (var mıydı?); yeşillikler içinde bir evde, bahçede büyük bir yemek vermek, ağaç gölgesinde şezlongda (boşalmış kırmızı şarap kadehleri kucaklarda), çaktırmadan sızıp kalmak...



Ve de Melis, babamı görmüş rüyasında “ölmedim Meliscim, çaktırma, geziyorum” demiş Melis’e. "Çaktırma" derken, göz de kırpmıştır dedik Gülsen'le....

27 Kasım 2008 Perşembe

Nam-ı Diğer: Melankoli...

Bu adam kaç yıldır hayatımda? Bilmiyorum.
Blue Valentines’ı ilk kez kaç yaşındayken dinlemiş olabilirim?
Hiç hatırlamıyorum.
Bilemeyeceğim, hatırlayamayacağım kadar zamandır hayatımda.

(Kramer'a ilham verdiğini düşündüğüm) bir küme kıvırcık bukleli kafasından çıkan sözlerle:
With charcoal eyes and Monroe hips, she went and took that California trip. Well, the moon was gold, her hair like wind. She said, don’t look back.
Well, he gave her a dimestore watch and a ring made from a spoon. Everyone is looking for someone to blame but you share my bed, you share my name.
Yüzündeki ifade ile: ders veren... hiç de umrumda değilsiniz aslında diyen... bazen ağzınızı burnunuzu kırarım, adam olun dinleyin diyen… ve en çok da dalga geçen…
Çıkardığı ve içinde yer aldığı tüm “tütsülü” “derin” “karanlık” seslerle…
İlk cd’yi ne zaman / nerden aldığımı da hatırlamıyorum ama real gone’ı notting hill’deki ikinci el cd’ler satan dükkanlardan birinde aldığım günü çok iyi hatırlıyorum. Metrodan inip Queensway’e doğru yürüyünce, soldaki şık ama soğuk (belki de şık olduğu için mi soğuk?) Sbux’u geçince, 1-2 dükkan sonra yine solda Music & Video Exchange’de saatler geçirdiğim ve kendimi çok mutlu hissettiğim o gün. Yağmurlu, gri ama her daim güzel Londra’da.

En şaşırtan / keyiflendiren sürpriz ise, Dilek’in ikinci (ve bu sefer mutlu olduğu) evliliğinde, gelinle-damadın havuz kenarındaki düğüne tepelerden bir yerlerden inerken, teşrif parçaları olaraktan Russian Dance’i çaldırmaları… Yol uzun, gelinlik / kuyruk / topuk falan yürümek zor ama Russian Dance’in cızırtılı kaydı arada pause eder ya, Dilek tam o pause'da gelmiş karışmıştı davetlilerin arasına, gözünde pırıl pırıl bir güneşle.

Bir de karanlık beynimin derinliklerinde, ölünce arkamdan şunu çalsınlar vardır:
Watch Her Disappear
(Last night I dreamed that I was dreaming of you and from a window across the lawn I watched you undress, wearing a sunset of purple tightly woven around your hair that rose in strangled ebony curls, moving in a yellow bedroom light the air is wet with sound. The faraway yelping of a wounded dog and the ground is drinking a slow faucet leak. Your house is so soft and fading as it soaks the black summer heat, a light goes on and a door opens and yellow cat runs out on the stream of hall light into the yard. A wooden cherry scent is faintly breathing the air / I hear your champagne laugh / You wear two lavender orchids, one in your hair and one on your hip / A string of yellow carnival lights comes on with the dusk circling the lake in a slowly dipping halo / And I hear a Banjo tango and you dance into the shadow of a Black Poplar Tree, I watch you as you disappear /
I WATCH YOU AS YOU DISAPPEAR...)