13 Aralık 2008 Cumartesi

Kim nerede?!?!?

Yuh! demek istiyorum.
Son zamanlarda şahit olduğum en endişelinesi kampanya.
http://www.avea.com.tr/tr/sta/bireysel/servisler/eglence/kimnerede_demo.html
Sitedeki duyurularında Avea, “sevdiklerinizin nerede olduğunu bilin, aklınız rahat olsun” deyip, örnekler de veriliyor “oğlunuz okula gitti mi?” “kızınız kurstan döndü mü?” “eşiniz ofisten çıktı mı?”

Aklınız rahat olsun diye bir ifadeyi ilk kez duymanın (içiniz rahat olsun değil midir o?) ötesinde, çok korktum. Bir çocuğum olsaydı, saykoya bağlayıp, “dur bakalım okula gitti mi, yoksa sokaklarda sürtüyor mu, dersler bu haldeyken bu hainevlat neler yapıyor, kurslara tonlarca para döküyorum ama o kurs çıkışı gezmelere mi gidiyor?!” der miydim? Ya da “omzunda saç buldum, sarı ve uzun benim diil, acaba bu adam ofisten çıkınca iki tek mi atıyor?!” diye krize girer miydim?
Sanki ben yapmazdım ama yapacağına maalesef emin olduğum birsürü insan tanıyorum, tüm memleket “zaten öldürmeye gitmiştim, oh iyi oldu” ruh halinde iken, bu nasıl bir kampanya? Ve neden?
“İzin al” diye bir ara aşama var... Ama benim karanlık bakış açımı dikkate alırsak, o izin al kısmı tamamen hikaye. Hem her sorgulamada izin alacak bile olsan, zaten o zaman ulaşmış olmuyor musun o insana? Ve de “eve gel” ya da “nerdeysen bilicem ben” demiyor musun? Çok feci.


Bizim gençliğimizde cep telefonu yoktu. Cumartesi Bağdat Caddesinde takılmak için Cumadan program yapılır, saatler mekanlar belirlenir, Cumartesi tekrar telefonla konuşulmazdı bile. 14:00’de A-la-minute’de dediysek, orda olurduk kızlar sürüsü olarak, salata barının başında hatta. Kimseler geç kalmazdı, geç kalınsa da sms marifeti ile “şurdayım, trafik berbat, 1o dakka” falan diye bilgi verilmezdi; paşa paşa bekler birbirimizi, sinire keseceksek de keserdik. Cumartesi okul partileri olduğu zaman, bazen biraz karanlık falan “diskolarda”, giyinip giderdik; evden çıkarken kaç gibi dönebileceğimizi söylerdik belki en fazla...
Okula dair en keyifli anılarım teneffüsler. Hiç şahane eğlendiğim ya da supersonic eğitimler aldığım için hafızamdan çıkmayan dersler yok. Teneffüslerin sonunda çalan zilin duyulmadığı zamanlar var, “i’m sorry i’m late”ler... Sabah ilk iki dersin kırıldığı zamanlar var, kahvaltı etmeye gittik, yetişemedikler. Öğleden sonra son dersin kırıldığı ve Moda’ya Kırıntı’ya gidip, sonra Kadıköy’e McDonalds’a gidip, hem dedikodu yaptık, hem de bi yedik, bi yedik, çok tokum valla dönemleri; giderek lise son’da okulu kırıp Kadıköy’de Mercan’da bira içmeler. Son sene Mef’e gittiğimiz zaman, Melda’yla aynı saatlerde ama farklı sınıflarda idik, birçok Pazar sabahını izbe bir cafe/pastanede “hayata dair” konuşmalarla geçirmiştik. Üniversitede bir dönem boyunca hergün okula gittim, haftanın bazı günleri hiç derse gitmedim. Bebek’te kahvaltı - muhabbet, sonra acıktık hadi Vagabondo’s’a pizza yemeğe... Ece istanbul’a geldiğinde – ki tüm sömestr tatili demekti bu, nerde olduğumuz belli olmazdı, insan dediğin kuş misali bir yerde yemek yerken, başka bir yerde fotoğraf çektirir, sonra bambaşka bir yerde “çok gizli” bir partiye pop-up eder, ordan gider saatlerce kendimizi bir kitapçıya kapatır, sonra elimizde aynı kitaplarla çıkardık.
Hayat böyle güzeldi. Benim annem de beni merak ederdi. Evli olduğum dönemde “geç kaldım” diye dertlenen bir kocam da olmuştu. Ama kimsenin nerde olduğumu öğrenmek için cebimden beni haritalandırması söz konusu olmadı, çok şükür!
Hala hayatımdaki en büyük lüksün, kimselere hesap vermemek olduğunu düşünüyorum. Gece-gündüz, istediğim saatte... Yazın sabah uyanıp “bugün yazlığa gidiyim, sürpriz olsun” demenin ve biranda kalkıp 2 bikini-1 kot-1 t-shirtle yollara koyulmanın hazzını hiçbirşeyle değişmem.
Scott Adams yıllar önce “ensesine chip takılan ve cubicle’lar arasında nerde olduğu belirlenen Dilbert” karikatürü çizdiğinde, gerçek olabileceğini düşünmüştüm de, özel hayata bu kadar müdahale edilebileceğini hiç aklıma getirmemiştim...
Be afraid. Be very afraid...

8 yorum:

ece arar dedi ki...

irkildim ben de... bu ne yahu? 3G teknoloji "sayesinde" de mesela arka fondaki sesleri silebilecek ve hatta mesela bir bardayken arkaya toplantı gürültüsü verebilecekmişsin.... vay vay vay

Gülben dedi ki...

çok acaip. çok ürkütücü. sizde bir yılbaşı partisinde, evin telefonunu açık bırakıp çıkmıştık, hatırlıyor musun? yurdalar biryerlerde seyahatteydiler, ararlarsa tlf'dayız diye... hah hahah
o zaman landline'lar bile saatlerce meşgul sinyali veriyormuş, güzelmiş iptidai zamanlar.. evdeydik biz yaa, sürekli tlf geldi, konuşmaktan yorulduk, 2 kadeh içemedik bile :-p

aslı hayvanı dedi ki...

valla da billa da atarım o telefonu çöpe, olacağı o olur. zaten hayatımın %98'ini evde geçiriyorum ama pardon da yani kendime ayıracağım o %2'sine de müdahale edilirse kendimi öldürebilirim.

bu arada ala-minute detayı için ayrıca hastanızım :)

Gülben dedi ki...

pembe-beyaz :) yerin azcık altında ama olsun... cmts buluşma mekanı.
revan vardı bi de, kral ve ben'in yanı. kral ve ben vardı yaaaa... ve de opera pastanesi. pastaneymiş adı da... hah hahah
abicim şahane yıllardı.

aslı hayvanı dedi ki...

sonadan opera pastanesi adnancıların yeri olduydu. korkumuzdan gidemez olmuştuk :)) bikaç günlüğümüzü de 80's nostalcisine ayırmak lazım.

ece arar dedi ki...

a la minute-revan'da canım önündeki masa, divan'da kup denmark, adidas stan smith, alan parsons project şarkıları, günlükler, yıllık fotoğrafları, 36'lık pozlar, platonik aşklar, renkli bağcıklar, fularlar ve seksenler:)))) telefonsuz hayat. süpermiş meğer.

aslı hayvanı dedi ki...

80's nostalcisine başlamışken tam, şunu da belirtmek istiyorum. aslen dışarda (yabancı ülkeler demek olüyör) gps alzheimer'lı hastalar için çok kullanılmaktaymış. biliyorsunuz bu hastaların kafalarına esince evden çıkıp kaybolup, bir daha da evlerinin yolunu bulamayabiliyorlar. ha gps'li telefonu veya herhangi gps cihazını yanına almalarını nasıl sağlayacağız, ondan emin değilim ama böyle bir özelliği de var yani.

Gülben dedi ki...

o iyi bişey. bileklik gibi birşey olsa gerek. tamamen attım ama öyledir yani. herhalde.