16 Haziran 2009 Salı

Grip kafası

Kafamın içinde sanki bir mengene ile birşeyler sıkıştırıyorlar. Dün gece eve geldiğimde perişandım. İlaç aradım. Evin çeşitli noktalarında çok süpersonik cold & cough, severe cold, against cold gibi envai çeşit ilaç buldum. “Hah bu tam şimdi lazım olan şey” dediğim tüm ilaçlar, EXP05/07, EXP12/07… en yakın tarihlisi EXP11/08 idi. Öldürmez biliyorum ama efficacy seviyesi düşük olur. Hiç yoktan iyidir falan diye 11/08’e razı olsam mı derken, bir tane 01/11 buldum! Keşke bu durum yıllardır hasta olmadığım anlamına gelse… oysa sanırım daha ziyade çöp evde ölme ihtimalimin ne kadar kuvvetli olduğunu gösteriyor. Tamamen tembellik - dün gece bulduğum tüm EXP05/07leri falan aynen bulduğum yerde (alakasız bir çekmece, bir torba vb) aynen bulduğum gibi bıraktım tekrar. Yani gelecek sefere hastalandığım zaman da, EXP05/07 ilaçları yine bulup, “ahhh tam ihtiyacım olan şey” diyip, tekrar o çekmeceye geri koyacağım muhtemelen. Neden hazır elime geçmişken çöpe atmıyorum di mi? Hiç bilmiyorum.

Bu durum geçen hafta gittiğim seyahat yüzünden. Dışarısı 45 derece; arabaya binince arabanın içi a) gölgede bekleyen bir araba ise 18 derece ya da b) güneşte bekleyen bir araba ise 55 derece; ofis/otel vb kapalı mekanlar mutlaka en fazla 20 derece. Böyle bir dengesizlik içinde, aman yok layered giyin de gel falan, ne layerı, 18-55 arasına kaç layer sığar? dışarıdaki insanların hepsinin beyni pelte olmuş, içerdekilerin hepsinin beyni donmuş. Böyle pelteleşen ve sonra aniden şok etkisi ile donan, donan ve direkt sıvılaşan beyinler var her yerde. “Napıyosunuz” dedim “hani iş haricinde?” “Alışveriş merkezleri var” dediler...
- İş çıkışı napıyosunuz?
- Alışveriş merkezlerine gidiyoruz, yemek yiyip, alışveriş yapıyoruz.
Şahane.
- Haftasonu napıyosunuz?
- Alışveriş merkezlerine gidip, alışveriş yapıp, yemek yiyoruz.
Vaaay çok değişik.
Ben bilmediğim bir yere gidiyorsam, illa güzel yemek yiyim, o esnada ya da devamında güzel müzik olsun istiyorum – taş topaç kaya su vb doğal ya da müzemsi mekanlarda biriktirilmiş şeyler görmekten ziyade... Yenenler de, dinlenilenler de illa her zaman en sevdiğimiz şeyler olamaz tabii, gidilen yere göre insan esneyebilir – mühim olan, o esnada yapılabilecek en iyisini yaptığından emin olmak…
Hiç ses / müzik olmayan bir mekanda; Filipinli bir kızcağız (kafasında bandana gibi bir şey ile sanırsam hafiften korsan tadı yakalanmış bir kostüm içerisinde) balık servisi yaptı bize. Pek lezizdi de, anısı kalmadı. İlk gittiğim gün, birkaç saat iş-güç sonrası, yemeğe kadar arada biraz zaman vardı, o gün için bana evsahibesi olan İngiliz abla, beni alıp towers’a çıkarttı. Çok turistik. 120 katı 10 saniyede falan çıkan bir asansör (ve o asansörün içine seneler önce konulmuş ve orada unutulmuş bir elevator-boy) ile tepeye vardık. Daire şeklindeki katta dış çeperin yaklaşık 1 metrelik bir kısmı döner bir mekanizmaya sahip. Şimdi bunu başka bir ülkede olsa, pek teknolojik, pek şahane, pek şöyle pek böyle falan diye değerlendiririz kesin ama burada direkt “o kadar tembeller ki, 10 dakka yürümemek için katın etrafını döner yapmışlar” diyoruz. Sen durduğun yerde duruyorsun, hafif kokteyl tadında, o kısım yavaştan yavaştan dönüyor. Camlara da bildiğimiz ilkokul seviyesi stickerlarla o esnada görmemiz gereken yerlerin isimlerini yazmışlar. İşte bilmemne palace, bilmemne center falan.

Neyse yolda Dusklands’i okudum. 2 ayrı novella denebilir aslında. The Vietnam Project acaip ruh hastası idi (başarılı anlamında); diğeri Barbarians’ın draft versiyonu sayılabilir (nasıl baydı beni belli değil). Ama Coetzee’nin ilk kitabı olduğunu hatırlarsak, adamın sırasında gitsek, Dusklands’i de severek okurduk demek lazım.
Şimdi Boyhood okuyorum. Çok iyi. Çok mutluyum bu kitapla.
Pygmy geldi (–dün gece nerdeyse kendisine sarılıp uyicaktım) ama Boyhood bitmeden başlamak istemiyorum… Sevmediğim 5 kitabı aynı anda okuyabilirim ama sevdiğim 2 kitabı aynı anda okuyamam… (PS: Aslıhayvanı pls Pygmy’yi benden önce okuma)

10 yorum:

aslı hayvanı dedi ki...

pygmy, haunted, boyhood ve youth yarın geliyor bana. bu arada o kadar pelteleşmiş ve donmuş bi beynim var ki, haunted bende var iken tekrar almışım. olabilir mi bööle bişey? artık rezervleri tüketmeden yeni kitap almayacam, bünyem alarm çalıyor.

bu arada geçmiş olsun bidenem.

Gülben dedi ki...

yavrucuum hem o ibişleri okuyosun hem şahaneleri araya serpiştiriyosun, ondan... yoksa başlıycaksın misal palahniuk külliyatı, dümdüz devam ediceksin. sonra sen yazılmış çizilmiş herşeyi bitirirken, adam yeni bişey yazarsa, dönüp onu okiycaksın. aslında basit :)
gerçi benim de öyle dizi dizi lombaklarım, komikazelerim var. lombak paso lezzetten 3 tane falan almışım mesela... helal olsun baruterle fatih solmaza, o ayrı.
thenk u.

aslı hayvanı dedi ki...

haklısın, kızgın kumlardan serin sulara konseptini bırakıyorum bir süreliğine. coetzee, palahniuk ve bilumum klasik okuycam artık. boş kitapları okudukça nazif bey gibi "gereksiz lan bunlar" diye bilim kitaplarına verebilirim kendimi her an.

aslı hayvanı dedi ki...

mmm pygmy...

*kitabı yalar*

Gülben dedi ki...

bak şimdi hastayım falan diye ayak atıp, hemen çıkar eve giderim, sen daha koklarken okurum pygmy'yi.
hemen o sıra sıra raflardan birine kaldırır mısın onu? sakla hatta.
önce the haunted'ı oku hem, çok şahanedir (hakkaten süperdir).
yaa aslı yaaaaaa

(ağlayarak topuğunu yere vurur)

aslı hayvanı dedi ki...

ehe, eheheh, ehehehheheh

nazif dedi ki...

biraz düşündüm acaba bu tip eğlencelere dahil olmak için şu yazarları okusam mı diye, sonra vazgeçtim. roman okumanın mesela kuaföre gitmek gibi bir kız aktivitesi olarak kalmasında fayda var.

Gülben dedi ki...

nazif yine derin bir yaklaşımla iki ayrı yazıyı birleştirmiş :)

bilim dünyasında neler oluyor hocam?
kuşlar giderek ölüyor / ölmeyeni öldürüyoruz, dün onu öğrendik.
asıl balıklar napıyor?
peki ama ya balıktan gelen insanoğlu?

aslı hayvanı dedi ki...

ben bu ikinci haunted'ı nazif'e hediye etmeye karar verdim. "n'oldu hediyemi sevmedin mi yoksa? hala neden okumadın?" deye de vicdan etmeyi düşünüyorum.

Tita Carré dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.