14 Şubat 2009 Cumartesi

sevemedim gitti insan denen canlıyı...

Şahane. 1 saat içinde evden çıkmam ve nispetiye caddesine gitmem gerekmekte. Nikon D80’e dair “21.etap” olarak adlandırılan bir eğitime gitme planım var. Planım var ve tabii ki arzum hiç yok.
İki şey kafamı bulandırıyor:

1) “bir sürü insan iyi/kötü fotoğraf çekiyor, kursa gidip de mi çekiyorlar? gitmeden de çekebilirim ben, belki, neden olmasın?” (buna karşı görüş olarak “varken bu eğitim neden gitmiyorum? ilk seferine gidiyim, eğitimdeki herkesten nefret edersem, bir daha gitmem. ilk seferden gitmezsem çünkü, gelecek seferlere zaten gidemem” diyor içimdeki ikinci ses. “E ama zaten haftaya cmts muhtemelen ist’da olamayacağım, sonraki cmts bir düğün var so zaten eğitime gidemiyeceğim, o zaman şimdi de gitmiyim” diye bu karşılıklı delicevatlığım devam ediyor).
2) faturanızı da yanınızda getirin diye bir not düşmüşler, sabahtan beri faturayı arıyorum ve bulamıyorum... çok bedbahtım. Faturayı aynı zamanda sigorta süresini gösteren bir belge olması nedeni ile özel bir yere de kaldırmış (saklamış) olabilirim (ki hiç bulamiyim) ya da faturayı saklarsam bulamayacağımı bildiğim için çok elimin altında bir yerde bulunduruyor da olabilirim (ki o zaman görmeye çok alıştığım için, sabahtan beri görememekteyim). Özetle faturam yok. Yani var da nerde bilmiyorum.
En iyisi bu kursa gitmemek mi bu durumda?
Akmerkez’e de aylardır gitmiyordum, bi akmerkez gezerim diyordum. Onu yine de yapabilirim. Ama alışveriş yapmak istemiyorum. Dün zaten yine gereksiz yere bir ceket, bi de kazak aldım ve hatta bir de küpe. Manasızlığın dibine vurmuş durumdayım.
İnsanlara ne zaman azıcık pozitif yaklaşmaya çalışsam, karşıma bir dingil çıkıyor ve beni dünyadan bezdiriyor. Dünden beri böyle bir şahsın yarattığı siniri üzerimden atmaya çalışıyorum. Atamıyorum. Bazı insanlar asla tanışmasalar, yani öyle bir öngörü olsa. Misal aynı binada çalışman gerekiyor, mecbursun ama böyle bir elektrik / ışık falan birşey çıksa insanların tepesinden, kolundan bacağından, artık neresinden çıkacaksa ve o ışık / elektrik falan şöyle anlamlar içerse: “sizin beraber kahve içmeniz mümkün, hatta proje falan konuşabilirsiniz”, “siz asansörde falan karşılaşabilirsiniz ama günaydın-günaydın o kadar”, “siz asansörde bile karşılaşmayın, allah muhafaza”... Yani bakıp kendi rengine, karşısındakinin rengine (çok salak olanlar kullanma kılavuzu falan açıp, renkleri her seferinde kontrol de edebilirler), “tamam ben bu insanla konuşabilirim” ya da “yok abicim ben o kadar saçma konuşuyorum ki, çıkarttığım renge bak, en iyisi içime kapaniyim, kimseyle konuşmiyim” falan diyebilseler...

Hayal tabii bunlar.
Ececim, istediğin gibi en yakın kitabın (waiting for the barbarians by j.m.coetzee) 161.sayfasının 5.cümlesine baktım: Someone comes running up. yazıyor. Haha hahah buna çok güldüm şimdi. Kitabımız hakkında bir ipucu verdi mi? vermedi ama olsun. Kitabımız başka sayfaların başka cümlelerinde bizi sevindirir allah kısmet ederse, inşallah.
Ve son kararımı verdim: kursa gitmiyorum. Bi kahve yapiyim kendime.

.
.
.

7 yorum:

aslı hayvanı dedi ki...

bu havada sardunya olmak varken karşıya, hele ki nişantaşı'na gidilir mi yau? kitap, kitap, belki bi dvd, ardından tekrar kitap yazıyorum size her yemekten sona tok karnına. ha bi de sevgililer günü sapıklığı da var an itibarıyle, hiç çekilmez kalabalık, mutlu gibi yapan insanlar filan.

dün gece karfur'da insani ihtiyaçlarımızı karşılamak çin alışveriş yaparken markette bile sevgililer günü deliliği hakim. ulan, karfur'dan alınmış çiçeği hangi sevgili napar? (gerçi dünyanın en iyi çiçekçisinden alınan çiçeği de napar? yazık değil mi güzelim çiçeklere?) bi sonraki yazımız sevgililer günüyle mi ilgili olsa?

Gülben dedi ki...

işte duymak istediğimiz sözler sayın aslıhayvanından hiç sektirmeden geldi. evet, siz hakkaten şahane bi insansınız (insan denen canlıyı sevemedim derken, tabii ki istisnalarımız var; o istisnalar olmasa yaşanmaz zaten bu hayatta)
geççez mecburen, etel ve güno ile yemek yiycem akşam, çok sevgili tadında ama olsun, en azından chuck'ın terapi grupları buluşmalarını anlattığı sahne benzeri "melaba ben gülben, makinam d80, çok helecanlıyım" ibişliklerine katılım göstemeyecek olmam (ve bunu kendisini benden özenle gizleyen bir kağıt parçasına borçlu olmam) allahın bir lütfu değilse, nedir?
sefkililer günü yazalım tabi, gül olur, kalp şekilli kırmızı pasta olur, ne biliyim illa ki bi elele yolda yürüme olur; bunları gözlemleme şansımız olacağı için ne kadar mesudum bir annatabilsem.

aslı hayvanı dedi ki...

***(insan denen canlıyı sevemedim derken, tabii ki istisnalarımız var; o istisnalar olmasa yaşanmaz zaten bu hayatta)***

hayvanım zaten ben :)

Gülben dedi ki...

o sizin güzelliğiniz :-))

ece arar dedi ki...

iyi olmuş senin faturayı bulamamam. melaba, ben gülben, makinam d80 olarak düşünemiyorum zaten seni. ayrıca bütün dtslerin boş olsa yine de bi daha gitmezdin, o yüzden kahve daha iyi.

ben bugün bi sürü çiçek taşıyan amcalar, çocuklar gördüm yollarda. ama artık eve geri döndüm. gece kısmınının tespitlerini siz anlatırsınız artık...

Gülben dedi ki...

oh kurs murs neyime? şahane uyumuşum, 2 sayfa okuyup. en sevdiim cmts aktivitesi.
birazdan çıkıcam, o çiçeklerin arasından önümü görebilirsem, anlatıcam size sevgililer günü nedir ne diildir...

aslı hayvanı dedi ki...

konuyla alakasız ama truman show'a laf atmadan geçemiycem. ne tatlı filmdir ya. seyredesim var yine.