9 Şubat 2009 Pazartesi

ben her zaman böyle... ben böyle vesaire...

Havadan mı neden bilmiyorum. Bugün acaip bir mide bulantısı ile ofisi öğlende terk ettim. Gerçi eve geldim, çalıştım ama hiç değilse daha kendi kendime olduğumdan olsa gerek, biraz daha iyi hissedebildim. Yine de sanırım yarın işe gidemiycem, öyle bir bezgin hal var üzerimde ve belki de aslında içimde.
Bezgin halin “belki de içimde” oluşundan tespitle rahatlıkla söyleyebilirim ki, herşeyden fena halde bezmiş durumdayım. Sanırım bezginliğin direkt yansıması olarak pek sevdiğim müzikler bile bi ağır aksak gelebilmekte, “yağmur yağıyor fenerbahçe’ye, hava gri, çay da yaparım yağmura karşı otururum yarın” dediğimde de bir bezme hali geliyor, olmadıysa “sabah kalkmam abicim işe gitmiyceksem öğlenlere kadar uyurum” diye düşündüğüm anda da uyuma fikrinden bezme hali (uyumaktan bezmek hiç tadmadığım bir his bu yaşıma kadar)...
Yarın sabah 9’a bir kahve sözüm vardı, bana ihtiyacı olan birisine – geçen haftadan randevulaşmıştık, “konuşsak biraz?” dediği için. Ona mail attım, “Cuma yapsak?” diye. Eski ajanstan bir arkadaşım “bişey anlatmam lazım, uğriyim” diye mail atmıştı ve yarın uğraması muhtemeldi, ona da mail attım “sen en iyisi haftaya gel” diye. Bu ayın sonunda evlenecek bir arkadaşımla yarın öğlende yemek yiyecektik, davetiyesini verecekti bana, ona da sms attım “hastayım :( ” şeklinde. Yetmez akşam çıkışta da, geçen hafta bizden ayrılanlardan birisi ile buluşma planımız vardı – baktım o insanlar olmadan 1 hafta geçmiş bile, ben sadece 1-2 kere sms/mail falan atmışım, haftasonu “herşey yolunda mı?” dedim onun üzerine, o da “Salı görüşürüz” demişti.
Sanırım bu çok sosyal Salı beni hasta etti.
Bazen geçmiş zamanlarda gittiğim o ruh hastası shrink aklıma geliyor (aslında sık sık aklıma geliyor o ruh hastası kadın) ve “telefonunuz çalıyor mu geceleri?” diye soruyor bana sarı saçlarımdan ben suçluyum formatında attırırken saçlarını... O yüzden bugün allah için ne yaptım diye dua eden küçük çocuklar tadında, bugün beni kimler sevdi / kimler aradı diye kısa bir liste yapıyorum ayık uyuduğum gecelerde, uykudan hemmen önce... Belki de o yüzden, insanları geçmişte bırakamıyorum, çok zorlanıyorum eski insanları hayatımdam çıkartırken; bırakın çıkartmayı, insanları kırıverirsem (çünkü kolaylıkla kırıveren çok öküz bir insanım), kırdığım insanlardan daha da çok üzülüveriyorum. Ve bu sebeplerle bazen, herkesi sevelim, insanlar kardeş olsun, dünya barışı ve halkların dostluğu falan derken bulabiliyorum kendimi ama sonra kendime dürüst olduğum noktada, aslında bu sosyalleşmelerin beni benden aldığını farkediyorum. İşte o zaman sessiz olsa ortalık ya da beni hiç tanımayan (ama merak da etmeyen, “kim bu?” diye birbirini dirsek teması ile dürtüklemeyen ya da hakkımda illa bişiler konuşmayan) insanların olduğu bir yerlerde yaşasam istiyorum. Hiç sevmediğim hatta beni ruhsal olarak karanlık dehlizlere iten irlanda fiyordu mu olur, yoksa ne işim var burda adamı tunç gibi kendimi biranda bir anadolu köyünde mi bulurum bilemeden – öyle aklımdan geçiriyorum yalnız ve yabancı olmayı... Sonra yine gereksiz gerçekçi olan tarafım diyor ki: yaşayamazsın sen oralarda...
Kalabalıklar içinde yalnız olmaktan ne kadar üzüntü duyuyorsam, tamamen yalnız olmak hissinden de aynı derecede üzüntü duyuyorum. Ortasını becerlemenin, yeri geldiğinde adamakıllı yalnız yeri geldiğinde dibine kadar sosyal olmanın çok zor olduğunu düşünüyorum.
Sanırım o yüzden çok mutlu zamanlarımda bile biraz mutsuzum, çok mutsuz zamanlarımda bile biraz ucundan koyvermiş...
İşte bi de bi yandan bi bezginlik var ki, anlatılmaz.
.
.
.

2 yorum:

ece arar dedi ki...

bu yazıya diyeceğim tek bir şey var, "al benden de o kadar". bu ara hele aynen böyleyim.

Gülben dedi ki...

havalardan mı acep? :-p