18 Mayıs 2009 Pazartesi

Hello Africa!


Şu aralar Radyo Eksen’de her reklam arasında “NTV Bilim” en başta çıkıyor. Tüm NTV reklamlarını konuşan tok sesli şahsımız bize “Hepimiz Afrikalıyız! İnsan 60bin yıl önce başlayan yürüyüşte nereye vardı?” diye soruyor. “Bi yere varmadık anam” demek istiyorum ben, “fazla yürümedik de zaten biz. Afrikadan çıktık, hafif sağ sonra az topla sonra hafif sol yapıp, memlekete geldik, emmi usulü oturuşlar çömdük ağaç altına, hala ordayız.”

Bilim insanı değilim, ancak bu kadar anlıyorum bilimden. Hatta dergiyi aliyim dedim kendime ama sırf Afrikalıyız diye şimdi kendimi bilim konularına veremiycem. Geçen gece sevgili hayvana anlatmak istedim ama popüler bir mekanda, ses-gürültü-görsel kirlilik olmasın diye bahçe tarafında, masamızda bol bitki, böcek ile otururken bulup da okuyamadım, loştu biraz.
Elizabeth Costello’yu bitirdim.
Kendisinin sevdiğimiz saydığımız Elvis Costello ile en ufak bir kan bağı yok, zaten Elvis Costello da Elvis Presley’in adını, sonra da kendi büyükannesinin kızlık soyadını alıp (atıyor muyum şimdi? ama sanki öyleydi) bu “sahne ismini” yaratmış kendine, bi de Napoleon Dynamite var kendisinin bilinen ismi...
Amaan çok uzadı, neyse Elizabeth Costello, sevdiğimiz ağır abimiz J.M.Coetzee’nin kitabının ve de kitaptaki karakterin adı. Kendisi 60lı yaşlarda bir Avustralyalı yazar ve de kitabın her bölümünde biryerlerde bir konuşma yapıyor, o konuşmaların etkilerini hem okuyucu olarak biz böğrümüzde hissediyoruz, hem de Elizabeth teyze kendisi kendisini keşfediyor. Misal ben vejetaryan falan değilim ama Elizabeth kesimhaneleri anlatığında “bir daha yiyemiycem anasını satiim” dedirtiyor okuyana ama sonra kendi kendisi ile de yüzleşiyor, “iyi hadi yemedik kuzuları / danaları, deri çanta da kullanmadık ama abicim ayakkabıları napıcaz” diyor... O noktada biz de “oha! Hakkaten abicim” diyoruz. Olay sadece kürk giymem diye soyunmakla bitmiyor... Sıkıyosa deri de kullanma, deri mont falan demiyorum bak, deri ayakkabı çizme falan giyme.

Neyse gelelim bizim neden Afrikalı olduğumuza.
Çok net:
The alphabet, the idea of the alphabet did not grow up in Africa. The alphabet had to be brought in, first by Arabs, then again by Westerners. In Africa writing itself, to say nothing of novel-writing, is a recent affair.
A second remark: reading is not a typically African recreation. Music, yes; dancing, yes; eating, yes; talking yes – lots of talking. But reading, no, and particularly not reading fat novels. Reading has always struck us Africans as a strangely solitary business. It makes us uneasy. When we Africans visit great European cities like Paris and London, we notice how people on trains take books out of their bags or their pockets and retreat into solitary worlds. Each time the book comes out it is like a sign held up. Leave me alone, I am reading, says the sign. What I am reading is more interesting than you could possibly be.
Well, we are not like that in Africa. We do not like to cut ourselves off from other people and retreat into private worlds. Nor are we used to our neighbours retreating into private worlds. Africa is a continent where people share. Reading a book by yourself is not sharing. It is like eating alone or talking alone. It is not our way. We find it a bit crazy.

So, dr alban’dan tüm sevenleri için geliyor, haydi hep beraber: Hello Africa! Tell me how you’re doin’!
.
.

3 yorum:

aslı hayvanı dedi ki...

coetzee'nin ağır hastasıyız. bir de şööle bi tesbit yaptım ben. bu abiyi okuduktan sona okunan diğer her şey yavan ve basit geliyor. bu arkadaşımız gani gani sıçarken diğerleri anca osuruyor gibi.:P

Gülben dedi ki...

sevgili hayvancıım, sıçma-osurma benzetmesi tam bir teşbihte hata olmaz örneği sankilim... adam ödülden ödüle koşsun, adeta ödüllere doyamasın, aslıhayvanı "ne güzel sıçtın abicim" desin.... aha hahahah belki de en güzel ödül budur mudur?

aslı hayvanı dedi ki...

ahahaha, tabii ki