27 Ocak 2009 Salı

Ortaya yanardönerli bi meyve tabağı, karışık olsun....

Bugün tüm ekibin 2008 performans değerlendirmeleri bitti. Bilmediğimiz / yeni birşeyler konuşmadık, herkesin kriz konuştuğu bu günlerde süpersonik zamlar / primler falan da alacak değiliz aslında, yani bu balance scorecardlar “for the records” tam anlamı ile. Yine de çok enerjisini yiyor insanın. Demin farkettim ki, bugün yine üzümleri ayıklanmış, mangolar ve elmalardan oluşan bir meyve salatası ve bardak bardak kahve ile geçmiş... Bir kase granola ile (mervecim sağolsun) biraz normale döndüm şimdi. Sonra da bir kadeh boğazkeremi içip, pırıl pırıl olurum allah kısmet ederse...


Şu 3-5 gündür kafam karışık. O yüzden yazı da biraz karışık olacak hissindeyim...

Dün bir junk mail gelmiş. Diyor ki, insanların aslında zekalarını geliştirmeleri mümkünmüş. Giriş cümlesi çok şahane: 7 Günde Einstein GİBİ olmanın yolları... Ha hahaha gibi mükemmel kaynamış araya. İskoçyada bir bilim adamı (syn nazif?) bir program hazırlamış ve de BBC yayınlamış bu programı. Programa katılan 100 kişinin zekalarında hemi de 1 haftada %40 oranında artış görülmüş (numaracılar bazı vermemişler, absolut değerlere erişimimiz yok, sadece % ile idare ettirmişler).. Öneriler de acaip kıçıkırık: cmts duşta gözünü kapa, yok pazar günü dişini sağ elinle değil de sol elinle fırçala, pzts akşamı balık ye de çarşamba tanımadığın birisiyle sohbet et falan filan (felan diyenlere de selam olsun)... Neyse böyle haftanın günleri ve bu çok şahane zeka geliştiren öneriler arasında, bizim istanbulluları bir anda aynştayn gibi yapan hemen ertesi gün tüm milleti gerzekleştiren en önemli sebebi keşfettim... Diyor ki: bir gün (aman işte cuma olsun mesela) işe daha önce hiç gitmediğiniz bir yoldan gidin. Köprüden hergün geçen insanlarımızın (en azından şu son birkaç aydır) zekaları acaip açılmış olmalı çünkü dümdüz olan 1.köprü yolu artık kendi içinde virajlar ve hatta viyadüklerden oluşuyor. Ancak bir başka gün için de “işe bisikletle gidin” dediğinden istanbullians olarak hiçbir zaman ayn-gibi olamayacağız, çok net.
Bu minvalde zeka açıcı şeyler düşünür (sabahları Ayça ŞenBaşkan Pusu ve Carlos’un cızırtısını hala gideremeyen Virgin'i artık dinlemiyorum, sinirleniyorum zira o cızırtıya; bugün morrissey’in dear god please help me’si ve benzerleri ile cd destekli) ve 2.köprü yolunda giderken, uzunca bir süre bir range roverla peşpeşe gittik. Dikiz aynasından aracı kullanan adam ve yanındaki kadını hakkaten dikizledim (aynanın adı yüzünden oldu bu durum, yoksa yapılacak şey değil). Adam kadına çok aşık, belli. Kadın da şımarık ama seviyor adamı idi. Sohbet muhabbet şakalaşma halinde olmaları bana çok acaip geldi. İnsanların birbirini sevmesi garip diye değil (ki o da garip olabilir zaman zaman ama), burada garip olan sabah o saatte (07:00-08:00 arası bir zaman dilimi) neşeli olabilmeleri idi sanırım. Trafik -okulların kapalı olmasına rağmen- her zamanki kıvamında ve biz peşpeşe aheste çek kürekleri tadında ilerlerken, nolduysa adamın suratı asıldı, kadın sarı saçlarını sallaya sallaya radyoyla falan oynadı; sonra diğer tüm araçlardaki çiftler gibi onlar da somurtuk somurtuk yollarına devam ederlerken, ben yan şeride geçip, ayrıldım kendilerinden.
İşte bu örnekte de olduğu gibi, bazen sessizlik, olası güzel seslerin yok edilmemesi için sanki pek de gerekli diye düşüncelerimi çok da felsefiii birşekilde özetlemek isterim bu noktada... Bu düşüncemi yaklaşık 39 yıllık hayatımın yine yaklaşık 39 yılı boyunca kendi küçük dünyamda yaşatmış olmakla ve kendimce “düşünüp de konuşurum, durumu önce analiz ederim, ondan sonra yapıştırırım cevabı” değerlendirmelerimi çok yerinde bulmamla birlikte; sanırım insanlar fazlaca direkt olmamdan dolayı, aslında söylediğim lafları düşünmeden söylediğimi sanıyorlar. O yüzden sessiz kalmayı tercih ettiğim zamanlar, yine sanırım, takdir edilmiyor ve de aslında umursamadığım ya da durduğum yerde sinirden çatladığım (kaan ertem, zıçanadam model) falan zannediliyor. Oysa ki hayır. Umursadığım için sessiz kalabiliyorum bazen. Ya da kaan ertem usulü, zıçanadamın sıçarken kendi üstüne başına da sıçtığını görebilmişliğim var. Yani evet zamanında bir kaanertem klasiği idim belki ama artık yapmıyorum. Son anda iptal edilen programlarda eskiden insanları silerken defterden, şimdi battaniyemin altına girip, kitabımı açabiliyorum misal (özel hayatta); ya da edilen son derece yersiz ve dengiz bazı yorumlar / laflar karşısında eskiden sağ kaşımı kaldırıp (hayır sol elimi belime hiç koymadım, çok şükür) “bidakka” diye cümleye başlarken, şimdi biraz da yılların tecrübesi ile sağ kaş kalkarken dudaklarım da sağa doğru sarkastik bir şekilde kıvrılıp, en keyiflisinden gülümseyebiliyorum (iş hayatında)...
Nerden nereye geldik... Sessizliğin kıymetini bilelim. Sessizliği sevelim. Sessizsem beni zorla dürtmeyelim.


Bu arada dün gece Choke’u seyrettim. Çok mutsuzum. Çok kıymetli izleyicilerimin bildikleri üzere, Chuck Palahniuk konusunda engin bir bilgi ve sevgi dağarcığına sahibim. Af buyuracağı üzere, Paige Marshall’ı kendisinden izinsiz burada ismen şettirirken, Paige’in gerçek insanity’si de kendisini karakter olarak eşsiz kılmakta bu satırların yazarı nezdinde... Filmde anjelica teyze rolüne çok yakışmış, ancak victor 5 yaşındayken de anjelica anne (siyah saçla kim gençleşti bugüne kadar?), victor gelmiş 35’ine, anjelica yine anne (saçlar beyazlamış bitek). Olmamış. Denny dünyanın en salak insanı olması gerekirken, nerdeyse filmdeki en zeki karakter. Victor “ince telli saçlar için dolgunlaştırıcı etkili” şampuan reklamlarındaki tüy model saçları olan ve sanırım pigmelerin soyundan gelen bir küçük adam... Kitabı anlamlı kılan ama filmde kendisine yer bulamayan binlerce önemli konuyu ve detayı zaten geçiyorum... En fenası Paige’in bir baldırı (açıklıyorum: diz altındaki gereksiz et yoğunluğu olan bölge), normal bir kadının budu kadar. Paige’ime yapılır mı bu?? Haksızlık diye isyan edesim var. Prensipleri olan bir insan olarak, yine prensiplerime sadık kalmam gerektiğini hatırlattı bu durum bana. Rule number X: Kitabı süper ise, filmi seyredilmez.

Ama beni tahrik ettiler: filmekiminde; ennn favori kitaplarımın listesinde 1.sırada sarsılmaz yeri olan blindness’ı, film yaptık dediler. Yetmez aynı filmekiminde ennn favori yazarım chuck’ın choke’unu film yaptık dediler. Tufaya geldim, choke’u izledim. Blindness’ı hiçbir kuvvet izlettiremez bana.


Son olarak, heyecanlanılası olaylar baabında:
Morrissey’in yeni albümü 17 şubatta kulaklarımızın pasını silecek, yaşasın. Şu aralar yavaştan dinliyorsunuzdur zaten, Throwing my arms around paris, when I last spoke to carole falan...

18 Şubatta ise Tindersticks bi kere daha Türkiye’de! CRR konser salonu kısmını pek anlayamadım gerçi. En son geldiklerinde Babylon’daydılar, şimdi CRR ne ayak? Frak falan mı giyecekler bilemiyorum. Görücez!




27 yorum:

aslı hayvanı dedi ki...

arka nahiyem seleye sığmadığı içün aptal kalacak olmama çok içerledim ben.

choke'u bilmiyorum daha okumadım, sıra gelmedi ama survivor'ı pandora'da buldum paige'im. havada kaptım.

sessizlik konusuna gelince, oldukça derin bir konu olmakla beraber bir yerde sana katılacağım şiddetle. evet, bizim gibi haddinden fazla dobra insanların karşısında sessizlikten algılanacak duygu minnet olabilir, olmalıdır pekala.

Gülben dedi ki...

survivorrrr... oh ohh suyundan da yavrukuşum..
ne okuyosun şu aralar?
ben şu 700 sayfa mıdır nedir letting go'yu bitiremedim hala. bu sene için 28 tane kitap okumam lazım (görev bilinci çok yüksek bi insanım), letting go şahane kitap ama bi bitse diye sayfaları sayıcam nerdeyse... bitince de, abicim güzeldi, bitti diye kısa süreli bir hüzün kaplar bünyeyi, o ayrı...

aslı hayvanı dedi ki...

syn nazif'in tavsiyesi olan irfan orga'nın portrait of a turkish family (adam türk ama kitabı 1950 yılında ingilişçe olarak basmış, yıllar sona dilimize çevrilmiş. o açıdan ilginç bi parça) adlı kitabını okumaktayım. pek akıcı ama anında bidiyo 400 sayfa kitap.

Gülben dedi ki...

hımm şahane. 1950 türkçesi vs ingilizcesi diye değerlendirince, ingilizcesi pek tabii...

nazif dedi ki...

bak bak bozacının şahidi şıracı. patavatsızım, asosyalim, dangıl dungul konuşurum demiyorlar da direktim, dobrayım diyorlar. biz dobra konuşunca boz ayı oluyoruz, prenses karolinle kraliçe rania aynısını yapınca direkt. iyiymiş :)

crr’de tinderstick tatlıymış nitekim. amele yerlerde çıkmayalım, nazif bey sinir yapar gelmez, layık olalım kendisine demişler. aferin.

ding! aha fırının saati çaldı… bir yemek yapmışım, yemezsin de kanepede yanına oturtup şiir okursun, bi şişe şarap açalım mı hayatım diye yol yaparsın, o derece.

Gülben dedi ki...

syn nazif tam size "gotik makyaj yolculuğunda yaratım süreciniz kramer'e mi takıldı nooldu" diyecektim, hatta "nooldu kuzum?" bile diyebilirdim ki, mesajınız geldi, sevindik.
evet asosyalim ancak bu sabah kapıyı açtığım anda gazetemi getirme zahmetine katlanmış pek çevik insan kapıcımıza yüzümde güller açan bir gülümse ile "aa çok teşekkürler" dememe ne buyrulur? ("aa" kısmı, "aa şaşırdım, nasıl da tesadüf ettik böyle ben kapıyı açtım, sen burda, gaste elinde" anlamına geliyor) yani giderek insansılaşıyorum belki de, kimbilir....
o zaman tinder abiler bizi crr'de cümbürcemaat ağırlarlar artık, aslıhayvanı da gelir, gideriz hepincek di mi? (yine çok sosyalim, dikkatinizi çekerim).
yemek ne yimeği ki? yok tarif aliyim diye diil, açım bi nevi, ondan yani... ayrıca şarap bizde hep açık, rabbime binlerce şükür.

nazif dedi ki...

efendim daha evvel de arzettiğim gibi bu profil resmi konusunda acemiyim. olanca saflığımla "aa ne güzel çomak" diyerek koyduğum ilk resme anında ve acımasızca verdiğiniz "hişt duygusal! kırılganlığını mı simgeliyo bu? ekiki" tepkisiyle olayı fark edip kramer'a sarıldım mecburen :)
ama buna da şükür tabi, ilk aslı görse dobra olduğu için "aa bizimki kunil olmuş" derdi fütursuzca.
sosyalleşme projenizi örnek alıp şerefinize yarın ben de bir komşuya hal hatır soracağım merdivende. bir de bakmışsınız altı ay sonra hiç tanımadığımız insanlarla havadan sudan konuşma yeteneğini kazanmışız. insan kuş misali, imkansız dememek lazım.

aslı hayvanı dedi ki...

bi dakka asosyal sosyal olamayan kişi, anti sosyal sosyal olabilen ama olmak istemeyen kişi değil mi? yannış mı biliyorum acep? nazif hoca bizi aydınlatsın. antisosyal kişi abartırsa psycho oluyo yannız dexter gibi. onu biliyorum bi.

Gülben dedi ki...

ben onu da yaptım geçende, sizin tabirinizle "turneye" gitmişkene, ırak ellerde "nası beyendiniz mi çizkekinizi?" diye sorular yönelttim, tanımadığım bazı insanlara yüzümde içten ve sıcacık bir gülümseme ile (yani komşu bile diiller, o derece sosyal, hatta "insanseven" "iletişimseven" adeta iletişmek için yaşayan bir hale dönüştüm uyarılarınız sonrasında, müteşekkirim keza...)
insan dediğin kuş misali bu konsepte de nası uymuş belli değil. aha hahahahah

aslı hayvanı dedi ki...

tanımadığınız insanlarla sohbet edecek kıvama gelince beni aramayın tamam mı? prenses arkadaş çekemem bu yaştan sonra.

Gülben dedi ki...

ooo bu noktada şulehocam da uyusun da büyüsün aramıza katılsın, türkçemizi güzelleştirsin istiyorum ben.

aslı hayvanı dedi ki...

naptık yine türkçenize be? :D

Gülben dedi ki...

aha hahahah ben tamamen nazif kişisinin dolduruşuna geldim aslı, bi de iş güç sebebiyle kendimi şaşırdım... bi daa asla yapmam. hatta dik dik bakarım da bundan sonra yakınlarda bi yerlerde soluk alıp veren herşeye...

Gülben dedi ki...

hankı kelimenin önünde a olursa nolur anti olursa nolur? bilen birinden öğrenelim istedim... öğrenmenin yaşı yoktur ayrıca. şulehocam diil midir inceltme işaretlerini bulup da, hala yazan (yazabilen) aramızda?

bu arada sanırım nazif pişirdiği yemeği yedi, makyajını temizlemeye gitti. gotik ya, siyah göz boyası / rimel / eyeliner falan zor temizlenir tabi... nazif göz makyajı temizleme solüsyonları var, onlardan alalım sana.

aslı hayvanı dedi ki...

ya hakkaten hoşlanmıyorum ben ama çok sosyal, nebilim çok iyimser kişilerden filan. mesela bööle devamlı tebessüm eden insanlar vardır ya hani, pozitif enerji yumağı. herkes onları sever, onlar herkesi. işte ben onlardan tiskiniyorum. bu hayatta devamlı gülebilmek için ya çok küstah (iki küstah birbirini iter) ya gerzek veya delirmiş (iki deli birbirini çeker ama hepbelabel çukura yuvarlanırlar) olmak lazım. üçü de bana gelmez :)

aslı hayvanı dedi ki...

ben nazif'in saat 00:00 itibarıyle yemek pişirmesine taktım şimdi. gastede bi yazı okudum dün (gerçi yazı demek yazıya hakaret olur ama) obezite bulaşıcıymış :D o kadar ama o kadar uyduruk bi haber ki, kendisinden 2-3 blog ekmek yiycem kısmetse. yani diyceeem odur ki benden obezite mi bulaştı narin bünyesine acep?

Gülben dedi ki...

ben de tiskiniyorum onlardan... gülümsemeseler de, her an sevimli olmaya çalışanlardan da tiksiniyorum. hafif çatlakmış / farklıymış gibi olmaya çalışanlardan, buna kıçını yırtanlardan tiksiniyorum. abicim nası komiğim bak bağara bağara anlatıyorum hikayeyi, herkes görsün komikliğimi kişilerinden tiksiniyorum. ben sadece sizler için varım, hem çalışkanım hem de yardımsever kişilerden de tiksiniyorum. hayat pek güsel, terslikler olmuyor mu, tabii ki oluyor ama olsun onlarsız güsel olanın değerini nasıl anlardık ki diyen pembe gözlüklerden de tiksiniyorum... off daha çok var ama çok uykum geldi. yatıyorum, uykumda devam edicem tiskinmeye.

Gülben dedi ki...

hah hahah onu ben de okudum. kırmızı şortlu ya da pantolonlu bir kalça görseli de vardı di mi?

abicim çok komik, günlerdir anlatıp anlatıp gülüyorum (siz de gülün çabuk, bu gece en son bunu anlatıp yatıcam)... şimdi bu amerikalı biliminsanları sürekli araştırıyorlar ya; kahve erkekte cinsel azgınlığa yol açıyor diye kıytırık bir haber çıkıyor, bir süre kendine yer buluyor.. sonra kahve kadınlarda göğüs küçültüyor diyen başka bir haber... işte şunu yapıyor, bunu yapıyor, varisi engelliyor, kolon kanserini engelliyor zart zurt... geçenlerde günde 7 bardak kahve halüsinasyona yol açıyor diye bir haber çıktı... BATMAN POSTASI (hastasıyım) bunu şöyle manşet atarak yorumlamış: inanması güç ama kahve delirtiyor!

aha hahahahah her hatırladığımda anırarak gülüyorum. abicim o yüzden deliyim.

aslı hayvanı dedi ki...

ahahhaha, yaşşa.

ben de yanılmıyorsam dün günde "7 bardak çay kanseri engelliyor" diye bişii okudum. 7 sayısında bi keramet olabilir mi paige'im?

nazif dedi ki...

ya ne istiyosunuz kardeşim makyajımdan? egzistansiyalist kaygılarım var, ergenliğimi geçen gün tamamladım, kendimi gotik makyajımla ifade etmek istiyorum belki?
yemeği de yiyemiyoruz tabi bu saatte yaşlı olduğumuz için. yarın akşamüstü aç karnına yemek yapmaya kalktığımızda şekerimiz düşende sinir basıp tabağı çanağı tekmelediğimiz içün geceden hazırlıyoruz mecburen.

aslıcım rahat ol, bizim insan olma çabamız temenni ve fantezi mahiyetinde. bu yaştan sonra sempatikleşmek mümkün değil. seksenimizde meyve bahçemiz olsa duvardan atlayıp iki elma çalmaya yeltenen çocukları çifteyle kovalayacak tıynette insanlarız çok şükür.

şule dedi ki...

sabah açtım baktım ki, ohoooo gecenin köründe galeyana gelmiş, yazmış da yazmışsınız. ben o saatte 1001.uykumun derinliklerindeydim netekim.

türkçeniz pek leziz efendim. okumaya doyamıyorum. o yüzden kasmayınız lütfen.

benim "hâlâ"larıma gelince, bu basit bir takıntı aslında. bir nevi, evden çıkınca, "ben kapıyı kilitlemiş miydim" deyip geri dönmek gibi. ki bu da yapmadığım bir şey değildir.

bu girizgahtan sonra utanarak söylüyorum ki ben asosyalle antisosyalin aynı şey olduğunu zanneden bir türkçe zavallısıyım aslında. ama aslımın yaptığı yorumla aydınlandım.

ve ota boka gülen insan tipine örnek olarak bizim okulda profesör olan birini anlatarak huzurlarınızdan çekileceğim efendim. kadın değil bizlere, öğrencilere falan, odasında yalnızken bilgisayarına bile gülümseyerek bakıyor. utanınız kendinizden :)

şule dedi ki...

huzurlarınızdan çekileceğim diyip çekilemedim çünkü aklım nazifimin yaptığı yemekte kaldı. nedir o ya?

nazifim sen yap o yemeği, biz şarapları alıp gelelim, ben şiir okurum yemeden önce :)

aslı hayvanı dedi ki...

ya aslen olayın türkçeynen pek alakası yok. psikolojide kullanılan şeklini diyorum ben. yoksam asosyal, sosyal değil demek pek tabii.

evin kapısını kilitlemiş miydim deyip geri dönmek çok tipik bir obsesif davranış. doktorların ilk sorduklarından :) çok sık yapıyorsan önlemini al şulecim.

psikologunuz aslı yataaaanın üstünden bildirdi :P

şule dedi ki...

yok çok sık yapmıyorum allahtan. ama yapıyorsam da nedeni var tabe: bazen unutmus da olabiliyorum. ki gecenlerde arabamın anahtarını üzerinde bırakıp eve öyle çıkmışım. bunu farkettiğimde sabahtı hem de.

paigecim, virgin radio cızırtı problemini buyuk ölçüde halletti. ayça şen ve carlosu yeniden dinlemeye dönebilirsin rahatlıkla. sabah okula gdierken ayılmamı sağlayan bir ikili onlar.

Gülben dedi ki...

yaa ama işte şulecim "büyük ölçüde" kesmiyo / yetmiyo.. tam cızırtısız olsun istiyorum ben.. aslıcım bi zahmet ayçaşenbaşkanınannesine iletir misin bu ricamı?

nazif dedi ki...

şulecim tantana yaptığıma bakma, davığın yanına havuç mavuç muhtelif sebze tıkıp fırına attıydım.

vefakat bu tindersticks'in şeyini bulamadım ben sayın marshall? ofisiyel sitelerinde yazıyor konser var diye lakin bilet tedarik eden herhangi bir merci göremedim.

Gülben dedi ki...

evet :( crr'de çıkmıyor...
takip edicez naapalım :)